The True Cost (Gerçek Bedel) Belgesel Analizi - Ecoflix Belgesel Serisi

 The True Cost (Gerçek Bedel) Belgesel Analizi - Ecoflix Belgesel Serisi


   Geçtiğimiz hafta Farmaekoloji Kulübü Ecoflix belgesel izleme grubu olarak, izleyip değerlendirmesini yaptığımız belgesel The True Cost’tu. Size bu yazımda belgeselin içeriğinden, neler çıkarım yaptık ve sonucunda ne karar aldık bunlardan bahsedeceğim.

   
   
   Öncelikle olarak THE TRUE COST (Gerçek Bedel) isimli belgesel 2015 yılında Andrew Morgan tarafından yönetilen hızlı moda akımından ve bunun arkasında olup bitenlerden bahseden bir belgeseldir. Hazır giyim endüstrisinin üretimden - esas olarak gelişmekte olan ülkelerdeki düşük ücretli işçilerin yaşamını araştırmaktan - nehir ve toprak kirliliği , böcek ilacı kirliliği , hastalık ve ölüm gibi sonraki etkilerine kadar çeşitli yönlerini tartışılmaktadır. Çevresel, sosyal ve psikolojik yönlere bakan bir yaklaşım kullanarak, aynı zamanda tüketiciliği ve kitle iletişim araçlarını inceler ve nihayetinde onları küresel kapitalizme bağlamaktadır.  Belgesel çevreciler, hazır giyim işçileri, fabrika sahipleri ve adil ticaret şirketleri organize eden veya sürdürülebilir giyim üretimini teşvik eden kişilerle yapılan birkaç röportajın bir kolajı şeklindedir.  Bu  belgesel bize çok acı ama bir o kadar da gerçek olanları açıkça yansıtmaktadır.
   

   Ucuz işçilerin yaşamlarından ve onların çalışma koşullarından bahseden bir belgesel. Rana Plaza olayından da bahsediyor. 2013 Dakka giysi fabrikası çöküşü (2013 Savar bina çökmesi veya Rana Plaza çökmesi )  Savar Upazila ait Dakka İlçesi , Bangladeş sekiz katlı ticari bina olarak adlandırılan, Rana Plaza çöktü. Ölülerin aranması 13 Mayıs 2013'te 1.134 ölü sayısı ile sona erdi.  Binadan canlı olarak yaklaşık 2.500 yaralı kurtarıldı.  Modern insanlık tarihindeki en ölümcül yapısal arıza kazası ve en ölümcül hazır giyim fabrikası olarak kabul edilir. Tarihsel bir felaket…




   Belgesel 92 dakikadır. Ama bu süre gerçekleri anlatmaya boğazımızın düğümlenmesine yetecek uzunluktadır. İzlerken düşündüren acaba ben de bu şekilde mi davranıyorum ? böyle çılgınca hi. sorgulamadan alışveriş mi yapıyorum? Eşyaları sadece mutluluk kaynağı olarak  mı görüyorum ? gibi sorular sorduran bir belgesel. 
   İzledikten sonra durup düşündüm ve nasıl bir dünyada yaşıyoruz diye sorgulamaya başladım. Gerçekten bu kadar ucuza çalışan çalışmaya zorlanan ve emeklerinin karşılığını alamayan birçok insan varken neden kimse bir şey yapmıyor?  Hep tüketmeye devam ediyoruz. Doğal kaynaklarımıza ömür boyu mecbur iken biz ömür boyu onları kirletmek için her şeyi yapıyoruz. Belgeselde de çokça vurgulanan hazır giyim endüstrisi tarım ilacı satan firmaların birbirlerini desteklediği ve birlikte çalıştığı. Bir taraftan pamuk yetiştiren çiftçilerin yabani otlarla ve böceklere mücadelesinde her yıl daha fazla pestisit kullanmaya mecbur kalması ve bunun için hem daha fazla tohum alması ve daha fazla tarım ilacı alması . Bununla birlikte sürekli modanın değişmesi neredeyse yılda 52 sezon kıyafet üretilmesi. Bir yandan tarımda kullanılan bu kadar kimyasal toprağı ,havayı, suyu kirletirken bir yandan da modanın bu kadar hızla ilerlerken ortaya çıkan tekstil artıkları ve kullanılmayan kıyafetlerin oluşturduğu ayrıştırılması zor olan bu atıkların çevreyi kirletmesi. 

  Biz doğaya mecburuz. Ama bunun farkında değiliz. Hiçbir şey tükenmeyecek gibi yaşıyoruz. Ama iklim değişikliği, susuzluk, kuraklık, çevre kirliliği, erozyon… Bunları düşündükçe sona yaklaştığımızın farkında olmak lazım değil mi?
   Aslında modanın bu kadar hızlı ilerlemesi giyilen kıyafetin sadece güzellik ve mutluluk algısı için alınması bize sosyal medyanın bir oyunu değil mi? Hangi sayfaya girerseniz girin sizi alışveriş yapmaya zorlayan bir sistem var. O ürünü almazsak işimizi halledemeyeceğimizi lanse eden bir sistemle karşı karşıyayız. Biz de kulüp olarak izlediğimiz bu belgeseli tartışırken neden böyle olduğunu sorguladık ve ne yapabiliriz diye düşündük. Birkaç öneride bulunduk. 

Biraz bunlardan bahsetmek istiyorum:

1)Kapsül Gardırop: Genel bir ifadeyle kapsül gardırop, modası geçmeyen temel birkaç parça kıyafet ile sezonluk parçaların yer aldığı bir kıyafet dolabını ifade ediyor.
   Kapsül gardırop kavramı ilk olarak, Londra’da Wardrobe isimli küçük bir butik işleten Susie Faux tarafından, 1970’li yıllarda kullanılmıştır. Fakat kavram, Donna Karan’ın iş kadınları için hazırladığı 7 Easy Pieces koleksiyonunu duyurmasıyla popülerlik kazanmıştır.

AVANTAJLARI NELERDİR?
  • Ne giyeceğimize karar vermekte harcadığımız zamanı azaltmak, 
  • Modası geçen kıyafet ve aksesuarların yerine, zamansız her koşulda kullanılabilecek parçalara sahip olmak,
  • Bizi anlatan, yaşam stilimizle uyumlu ve giydiğimizde mutlu olacağınız kıyafetlere sahip olmak,
  • Daha az sayıda, ancak kaliteli parçalara sahip olmak,
  • Kıyafet dolabımızda yer kaplayan, kullanmadığımız parçalardan kurtulmak,
  • Hızlı tüketim kültüründen kaçınmak,
  • Düzenli bir gardıroba sahip olmak,
  • Minimalizmi gardırobumuza uygulamak, 
  • Giyinmeye harcadığımız bütçeyi azaltmak


2)Kıyafetlerimizi atmak yerine birilerine bağışlamak: Köy okulları projelerine veya yakınımızda bulunan kişilere verebiliriz. (Giysi toplama alanlarına atılan kıyafetlerin çoğu birilerine ulaştırılamadan atık hale gelmekte bunu dikkate alarak bizim birilerine ulaştırmamız daha iyi olabilir)
3)İleri Dönüşüm : Eğer elimizdeki ürün hala giyilebilir bir formda ise bunu ufak bir dikim - kesim ile farklı bir hale getirebiliriz. ( dizleri eskimiş bir kot pantolonu şort yapmak gibi)
4)Tamir /Tadilat : Ufak yırtık sökülmüş yeri olanları dikerek giyilebilir hale getirebiliriz.
5) Alışverişlerimizi yaparken etiket okumaya özen göstermek
6) %100 organik cotton olması ve vücüdumuzu rahatsız etmeyecek doğal içerikli ürün giymek 
7) Kıyafetleri geri dönüşüm yoluyla elde eden giyim marketlerinden alışveriş yapmak.(WWF MARKET)


Belgeseli izleyen arkadaşlarımızın düşünceleri :

‘‘Bir tarafta sırf ucuz olduğu için alınan binlerce ürün diğer tarafta ise bu ucuz ürünlerin bedelini hayatlarıyla ödeyen insanlar var. Bir tarafta tüketim bir tarafta üretim var. Üreten, bedeli sadece emeğiyle değil, kirletilen suyuyla, hasta çocuklarıyla, kaybettiği yıllarıyla ödüyor. Sistem ise çarklarını döndürdükçe güçleniyor, güçlendikçe zayıfları çarkların arasında eziyor.’’

                    Habib Eke 


‘‘Dünyada , bir tarafta açlıktan ölen çocuklar bir tarafta bizim doyumsuzluğumuzun olduğunu çok güzel anlatan bir belgeseldi. Sadece biraz düşünmek, doğrularımızın aslında yanlış olduğunu anlamaya yeter. Gezegenimiz bir tane ve gezegenimizde hiçbir şey sonsuz değil, tükenmek üzere. Ne kadar tüketiyorsak o kadar üretmemiz gerek.’’

Buket Yılmaz


‘‘Bir yerde alışveris hastalığı olan insanlar ve büyuk tüketim çılgınlığı varken diğer tarafta günlük 2 dolara, hiç de adil olmayan koşullarda çalıştırılan, emeği sömürülen işçiler var ve sistem sadece bununla da kalmayıp işçinin emeğini nasıl kendi tekeline alıp sömürüyorsa aynı şekilde çevreyi, toprağı, tohumu, çiftçiyi de sömürmeye başlıyor ve bu adaletsiz sistemin gerçek bedelini sadece işçiler ve çevre ödemekte.

Esra Kül

 

Yazan: Elif Aktan

Kaynakça:

https://en.wikipedia.org/wiki/The_True_Cost

Yorumlar

  1. Tebrik ederim 👏🏻Bu konuda farkındalık oluşturmak için harika bir yazı 👏🏻

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuduğunuz için teşekkür ederiz🥰 Faydası olduysa ne mutlu bize🌱

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ekofeminizm

Ürünlerin Doğa Dostu Alternatifleri: PET ŞİŞE

Anadolu Sığla Ağacı (Liquidambar orientalis)